7 sene olmuş şu yazıyı yazalı…Plaza canlısı olarak geçirdiğim 3 yıl, böyle bir sözlük yazabilmek için gayet yeterli bir süreydi. En azından o sıralar böyle düşünüyordum. Ancak değişmeyen tek şey değişimdir. Sektörde yaşadığım her seneyle bu kalıplara yenisi eklendi. Bir çok kelimenin doğuşuna şahit oldum. Çoğu benim için anlam ifade etmese de içinde bulunduğum çevreye adaptasyon sürecinde önce garipseme sonra ise kabullenişle son bulan acıklı bir öyküydü belki de.
Sektördeki 10.yılımda yine benzer bir konuyla karşınızdayım. Geçen 7 senede Plaza Dili ve Edebiyatı dediğimiz kavramların sadece İngilizce’den devşirme kelimeler olmadığını daha net anladım. Bu bir yaşam biçimiydi. Onlardan olmak için onlar gibi davranman gerekiyordu. Dışarıda kalan elenecekti. Zorlu süreçlerden geçtim. Benliğimi asla teslim etmesem de zaman zaman onlar gibi olmaya çalıştım. Bu süreçte farklı kelimeler ve alışkanlıklara da şahit olarak ilk yazımı biraz daha genişletmeye karar verdim. Küresel dünyanın beyaz yaka kültüründen gelen kavramlarının yerelleştirmeyle ne kadar eğreti durduğuna her geçen gün biraz daha şahit oldum. Konu sadece “meeting set edip, pazardan iki kilo aksiyon almak” değildi elbette. Bir de bunun arkasında yatan sosyolojik motivasyon vardı. Bunları gözlemledikçe plaza dilini kullanan insanlardan nefret etmemeyi onlarla yaşamayı öğrendim. Zamanla bu insanların sadece yozlaşmadan dolayı değil farklı motivasyonlarla da bu alışkanlıkları edindiğini gözlemledim.
Onları Anlamak…
Şirket içi mailleşmeler olmasa da dünyanın bir çok ülkesindeki insanlara gönderilen İngilizce maillerin sıklığı da çalışanlarda bu dilin evrimleşmesine katkıda bulunmuştu elbette. Bazen mesleki terimler insanı zorlar çünkü o terimin Türkçesini hiç öğrenmemişizdir. Yabancı dildeki kullanımı ise o kadar kanıksanmıştır ki başka bir tarif aklımıza gelmez. Benim de başıma sıkça gelen bu tür olaylarda kelimeler tam karşılıkları olmadığından ya da en azından o an hatırlanmadığından ilk öğrenilen haline başvurulabiliyor. Burada hiçbir sorun yok. Zaten ortada genel olarak bir sorun da yok 😊 Problem yaratan kısım olaylara verdiğimiz tepkiler, anlamlar. Neden bu şekilde konuşuluyor kısmını detaylı şekilde irdelemek benim işim değil ancak bu kalıplara maruz kaldığınızda size de bir gülme geliyorsa doğru sayfadasınız. Şunu da belirtmeden geçmeyelim; buradaki kalıpları kullanmanız sizi dalga konusu bir birey yapmaz. Ofansif mizah tarafına hafifçe dokunan bu tespitler için alınmaca gücenmece yok… Ya da siz bilirsiniz neyse o 😊
Günlük hayatta İngilizce terimlere sıkça maruz kalıp konuşma esnasında her ne kadar zorlansam da, “ııımm”lasam da düzgün Türkçe kullanmaya çalışan tarafta olmayı tercih ediyorum. Diğer tarafta veya daha fazla dil öğrendiğinizda ana dilinizin bir noktada parazit yapması da elbette anormal bir durum değil. Ancak çevremden duyduğum kadarıyla da yabancı dili ana diline yerli yersiz serpiştiren kimseler de bazen antipatik olabiliyor. Kullandığı kelimeleri seçerken Türkçe halini kullanabilme imkanı olup da kullamayanlar zaman zaman bende de cümlelerini süsleyip püsleyip içini boş bırakıyorlar gibi bir izlenim uyandırıyor. Bu da anlamayı zorlaştırıyor ancak onları gözlemlemek de bir o kadar da eğlenceli.
Bazen de Anlayamamak…
Plaza ekosistemi 10 senedir içinde yaşadığım bir habitat olduğu için konuya da fazlasıyla hakimim diyebilirim. Tüm o garip kelimeleri ya da evrene mal olmuş alışkanlıkları kullanmamayı tercih etsem de bazen kendimi kullanırken bulduğum da oldu. Bu yüzden rahatsız olduğunuz takdirde kullanmak değil kullanmamak için çaba göstermek gerekir diye düşünüyorum. Herkes özentiden kullanmıyor bu dili yani. Bazen doğal akış içerisinde yer alabiliyor.
Ancak şöyle bir gerçek de var ki bazı insanlar bu kelimeleri şov yapma amaçlı kullanıyor. Toplumsal onay için istemese de bazı şeyleri yapıyor. Bu arada ana dili olmadığı halde öyleymişçesine havalarla cümlelere serpiştirilen senaryoları tanıyacak kadar da tecrübem var. Böyle durumlar da çoğunlukla çiğ ve sinir bozucu olabiliyor. Bazıları “eğitimli kitleyi karikatürize ediyorsunuz” diye bu durumları ti’ye alanları eleştirse de ben burada bir sorun görmüyorum. Çünkü bu türdeki pek çok kişinin görüşmelerde “okay then, let’s continue in english” (tamam o zaman, ingilizce devam edelim) dendiğinde eblek surat ifadesiyle İngilizce konuşamadığını da gördüm.
Tüm gün bu şekilde konuşup kendini önemli biri hissederken eve dönüş yolunda 3 harfli marketlerden yoğurdunu alıp eve giden özenti kardeşim gel barışalım ve kabul edelim. Özentiliğimizi, anlamsızlığımız, kendimiz olmamayı bir yana bırakıp, sanki küçükken hiçbirimiz leğende yıkanmamışız gibi davranmayalım.
Biz sizi sikecul etmeden, hendıl etmeden, puş etmeden, set etmeden sevdik…
Ders 102’ye Hoşgeldiniz
Sadece kelimeler değil kavramlar ve tiplemeler üzerine de eğileceğimiz bu kısımda bir önceki yazıya benzer şekilde ilerleyeceğiz. İlgili başlığın anlamını irdeleyip, bazılarını daha iyi anlayabilmek için cümle içinde kullanacağız. Kelime dışındaki kavramlarda ise o başlığın temsil ettiği şeyi anlatıp, evet bu kişiyi tanıyorum diyecek misiniz buna bakacağız. Çünkü onlar her yerdeler ve gözümüzden kaçmaları imkansız.
Başlayalım:
Kıyamisu
Hayır. Bu yumurta, şeker, pandispanya ve labne peyniriyle yapılan, olsa da yesek diyebileceğiniz bir tatlı değil. “Kıyamisu” merhamet dolu plaza insanının karşısındakiyle kurduğu empatinin göstergesi bir kelimedir. Karşınızdakine “Kıyamam Sana” demek istiyorsanız bu kelimeyi kullanmak “Plaza” özelliğinize +1 bonus ekler. Bu kelimenin kendinizi ve etrafınızdakileri, sihirli bir şekilde, sanki Teletabi evrenindeymişçesine hissettirmek gibi bir özelliği vardır. Kıyamam ve Tiramisu gibi iki anlamlı kelimeden anlamsız bir kelime yaratma konusunda çığır açan “Kıyamisu” ilk duyduğunuzda sizi şok edebilir. Ancak duyar duymaz sakinleşip karşınızdaki insanın sempatik bir şekilde sizi anladığı için bunu söylediğini düşünün. Tabiki hala anlamsız gelecek çünkü normal bir bireyseniz neden gelmesin.
Not: Cadde’de yoğun vakit geçiren bireylerde uzatılarak söylendiği sıkça görülüyor. (Bknz: Kıyamisuuuuu)
Örnek Cümle:
-Duydun mu Bestemsu çocuktan ayrılmış?
+ Aa neden? İnstoştaki fotilerinde çok da mutlu görünüyorlardı halbuki.
-Kızaaam. O hesap çocuğun fake hesabıymış. Bizim saf, çocuğun telefonunu karıştırırken diğer hesabından kızlara yürüdüğünü yakalamış. Günlerdir ağlamaktan heder oldu…
+ Kıyamisuuuu… (ve caddedeki vitrinlere bakmaya devam edilir)
Kavuştay
Başta belirtelim, Kavuştay Danıştay ya da Sayıştay gibi mesleki bir terim değildir. Kısa zamanda geniş kitleler tarafından benimsenerek sık kullanılanlar arasında giren “Kavuştay” hasretin sona erdiğini ifade eder. En sık kullanıldığı alan ise uzun zamandır görüşülmeyen kız gruplarında story atılırken kalp emojisi yanında bu kelimeyi kullanmaktır. Emojiler değişebilir ancak kavuşmanın getirdiği mutluluk yüzlerden asla silinmez. Kız grubunun önceden görüştüğü ancak evlendiği için onlarla iletişimini kesen nankör arkadaşlarına nispet yaparcasına paylaştığı bu postta herkesin aşırı mutlu görünmesi olmazsa olmazdır. Kavuştay önüne ve arkasına çoğunlukla kelime almaz ve yalın şekliyle kullanılır. Tek kelimeyle çok şey ifade eder. O, bastırılmış duyguların, sosyal anlamda beğenilme arzusunun sonsuz dışavurumudur. Erkek buluşmalarında pek kullanılmaz yani en azından ben görmedim. Umarım bundan sonra da görmem.
Örnek görsele gerek yok. Kız neşesi temalı buluşma storylerinin 10’da 7’sinde rahatlıkla görebilirsiniz.
Çok Okey Olmak
Yaşadığımız ülke itibariyle sürekli mutlu gezen, hayata pozitif bakan bireyler değiliz. Pek çok konuda razı olmak zorunda olduğumuz şeylerden dolayı böyle bir hayat yaşıyor da olabiliriz. Ama bu her şeyi sorgusuz sualsiz kabul etmemiz anlamına gelmeli mi? Yani biz bu kadar sevgi pıtırcığı insanlar mıyız? Bir şeyi kabul ettiğimiz “Benim için uygundur” ya da “Yürekten Katılıyorum” demek bu kadar zor olmalı “Çok Okey Olmak” gökten indirilmiştir. Oyunda eline çifte okey gelmediyse kullanılması manasız olan bu öbek beni benden alanlar listesinde üst sıraları oynamayı başarıyor.
Örnek Cümle:
-Teklifleri karşılaştırdık mı? Hangisi bize daha uygun ?
+ Ben X firmasının teklife çok okeyim.
-Öyleyse diğerine az okeysin.
+??!?
-Tamam öyleyse diğeri olsun.
+??!!
Proaktif Olup Sürekli Yeni Approachlar Yaratma
İK’sının yüksek işten ayrılma oranından dolayı sürekli team work’e uygun, agile çalışma prensibi olan ve concrete işler çıkaran eleman aradığı şirketlerde bu tabiri de sıklıkla duyarız. Sanki diğerlerini yeterince duymamışız gibi. Sebebi herkesin kreatif bir tanrı gibi çalışması gerektiğini düşünerek vasıfsız benliklerini çalışanların emekleriyle kotaran yönetici sınıfıdır. Kendi yetersizliğini gölgelemek için altındakilerden sürekli yeni bir yaklaşım bekleyen yöneticimizin işyeriyle alakası yoktur. Ancak beklentisi çoktur. Sürekli yeni bir approach duymayı hakediyordur çünkü yöneticilik vasfı başka şeylere benzemez. Talep ister, sürekli çalışma ister, sonsuz yaratıcılık ister. Elinde hiçbir materyal olmasa da…
Örnek Cümle:
Performans görüşmesi…
+Bazı konularda daha proaktif olmanı bekliyorum. Yeni approachlar yaratma konusunda kendini biraz daha geliştirmelisin.
-Anlıyorum, haklısınız. Peki bu konuda öneriniz nedir?
+….. (10 sn geçer)
-…..
+Demek istediğim çok daha aktif olman. Proaktivite, farklı approachlar….
-….. (İç Ses: Senin ben %&!+^’)
Cross Check Yapmak
Uçuş görevlisi tarafından kalkış öncesi yapılan Cabin Crew Cross Check gibi hayati bir öneme sahip olmayan bu tabir plaza dilinde biraz daha farklı kullanılır. Öncelikle yöneticiniz sürekli olarak bu tabiri kullanıyorsa size güvenmiyor demektir. Genellikle ilk kontrol eden ve son kontrol eden aynı kişi olduğu için oldukça anlamsız olsa da yöneticinizin gece rahat uyuyabilmesi için bu işi yapmanız gerekir. Aslında ideal olan “Cross Check” isteyen kişinin bu kadar çok istiyorsa kendisinin de “Check” yapmasıdır ancak bilgisizlikten midir yoksa tembellikten midir bilinmez bu iş her zaman aynı kişiye kalır. Yoksa bu talep motor öğrenme kabiliyetinizi geliştirmeniz için söylenmemiştir.
Örnek Cümle:
+Kreatifleri kontrol ettik. Yayına başlayabiliriz.
-Ajansla Cross Check yapıldı mı? Bir sorun olmasın. (Güvenmiyorum sana allahın belası. Bir yanlışına bakıyorum dur sen neler yapıcam sana)
+Tabi yapılıyor. Yayınlar başlamadan onlar da inceleyecekler.
-Tüm yayınlara başlamadan mutlaka cross-check yapalım.
(Lan anladık tamam. Güvenmiyorsun. İstediğini yapıyoruz yine kontrol manyaklığın devrede. Daha fazla itici olmadan konuyu değiştirelim)
+Tabiki. Bundan sonra da bu şekilde ilerleriz. Bu arada… (alakasız bir konuya girilerek hedef şaşırtılır)
Şirket Yemekleri
Sevmediğiniz bir şirketteyseniz Araf’ta kalmanın eş anlamlısı olan bu olay özneleriyle beraber tam bir plaza mozağidir. Dünyada istediği en son şey bu yemek olan yüksek title’daki organizatörü, işe yeni başladığı için bunu insanlarla kaynaşma fırsatı olarak göreni (sonraki aylarda söverek istifa edecek), senelerdir aynı yemekte bulunmaktan artık fenalık gelen ama başka yerde iş bulamadığı için eli mahkum katılanı, tepkilere maruz kalmamak için yemekte şöyle bir yüzünü gösterip erkenden işi varmışçasına kalkanı, kız neşesinin tezahürü olarak rakı kadehini kaldırarak garsona kendilerini çekmelerini söyleyen gereksiz tipi gibi birçok farklı karakteri bünyesinde barındıran bu hoş organizasyon her şirkette vardır. Birlik ve beraberlik mesajlarının verildiği ancak gerçek samimiyetin bir türlü bulunamadığı organizasyonların efendisi olan şirket yemekleri aynı zamanda dedkodu kazanıdır. Şirkette pek dikkat çekmese de o gece yaptığı dedikodularla cehenneme kombine bileti alan karakterimiz ise gecenin yıldızıdır. İyi ki varsınız şirket yemekleri…
Me Time
Tek başına kalma aktivitesi. Mizantropluğun amcaoğlu olan bu tabir çoğunlukla havalı görünmek adına büyük harflerle kullanılır. Kendimle başbaşa kalmak biraz ezik gibi gösterir ama ME TIME demek beni daha çekici kılar diye düşünüyorsanız yalnız değilsiniz. (Araştırma verisi yok ama kesin böyle) Bu tabir konuşma içerisinde kullanılsa da daha çok sosyal medya paylaşımlarında görülür. Aşırı tempolu ve herkesin kıskandığı o muhteşem hayatınıza “Off ben de insanım ve kendimle başbaşa kalmaya ihtiyacım var” tribine girip “Me Time” yazarak paylaşım yapabilirsiniz. Birkaç hafta heveslendikten sonra devam edilmeyen seramik ve boyama, birden fazla siparişle alındıktan sonra aylardır bitirilmeyen kitaplar, yemek malzemelerinin yemek öncesi çekimi (yemek sonrası yok çünkü yapamadı) temalarında bu tabir sıklıkla kullanılır. Me Time diyerek yapılan postlar aslında his or her time’da oluyor ama olsun siz yine yalnızlığınızı paylaşarak azaltmayı seçebilirsiniz.
Hype Yaratmak
Beklentiler sadece üzer. Beklentiniz olmayan bir insanı da asla beklemeyin. Hele ki gereksiz yere abartılıp dünyayı değiştirecek gibi lanse edilen saçma projelerin başarıya ulaşması konusunda asla beklentiniz olmasın. Çoğu yönetici, hayatlarını idame ettirebilmek için çalışmak zorunda olan insanların tükenmişliğini göz ardı ederek “hype” yani beklenti yaratma yoluna giderler. Plaza dünyasından örnekle, bir proje ya da kampanyanın hem tüketici de hem de yaratıcı da “Hype Yaratması” öyle kolay değildir. Buna rağmen yerli yersiz her konuda sıklıkla kullanılan “hype yaratılması” değerli zamanımızı boşa harcayacak şekilde beynimizi meşgul eder. Aslında konu projenin gerçek anlamda projeye ulaşmasından ziyade sunumlardaki anlık onaylarla göz boyamadır.
Örnek Cümle:
-Daha önce yaptığımız X projesini şu şekilde evrilterek tüketicinin karşısına çıkacağız. (Pek farklı olmayan bir çözüm önerisi sunulur)
+ Bu daha önce denediğimiz bir projeydi ancak maalesef istenen sonucu alamadık. Burada farklı bir yaklaşımınız var mı?
-Bizim burada yapacağımız şey farklı bir mesajla tüketicide hype yaratmak olacak.
+ Tamam o zaman milyon TL’ler yatırabiliriz.
(Muhteşem bir brand marketer çözümü olarak sadece kampanya mesajını değiştirerek sizler de Hype yaratabilirsiniz.)
Farewell Yemeği
Ayrılan kişinin en yakını olduğunu düşündüğü arkadaşı Pırılsu tarafından Allah ne verdiyse herkes maile eklenerek duygusal bir mail atılır. (Yanlışlıkla veda edilen kişinin de eklendiğini gördü bu gözler) Bu kişi (belki de düşündüğü gibi en yakın değildir) tüm ekibe “Itırsu aramızdan ayrılıyor. O’na unutamayacağı bir veda yapalım. Farewell yemeğimiz için şurada yer ayırttım. (Kimseye sorulmadan en pahalı yer seçilir. Herkes kendi ödesin) Ufak bir hediye için katkı da verebilirsiniz bu da İban’ım cart curt yazarak son görevini yerine getirmek ister.” Belki de ayrılan kişi bizi unutmak istiyordur diye kimse düşünmez. Maile eklediği 10 kişiden 9’u belki ayrılandan nefret ediyordur. Ama olsun o görevini yapmalıdır ve herkesi zan altında bırakarak teklifini kabul ettirmek arkadaşlık görevidir. Yemeğe gelmeyip para yollayan ya da para yollayıp yemeğe gelmeyen risk teşkil etmese de ikisini de yapmak istemeyen kişi ne de güzel aforoz edilir. Tüm biriken mailler ve kendinden beklenen şeylerden umarsız Gereksiz İşler Müdürü Pırılsu plaza insanı olmanın hakkını sonuna kadar vermektedir. İdeal senaryo ölü taklidi yapıp es kaza birisi sorunca “Meşguldüm, görmedim” mesajıyla salağa yatmaktır.
Yoga ve Pilatese Başlamak
Başlamak bitirmenin yarısıdır derler. Yani bir işe başladıysanız aslında hatırı sayılır bir yol çoktan kat edilmiştir. Ancak başladıktan sonra yerinizde sayıyorsanız hevesle başlanıp yarım kalan o iş hiçbir şey ifade etmez. Devamlılık olmadan anlık heveslerle başlanan her işte olduğu gibi Yoga ve Pilatese başlamak da sonu çoğunlukla hüsranla sonuçlanan bir süreçtir. Bu işi devamlı hale getirenlere sonsuz saygı göstermekle beraber trende uygun takılmak için spora giden ve bunu her fırsatta paylaşan beyaz yakalılar her instagram hesabında en az 1 adet bulunur.
Spora başlangıç evresinde duyulan heyecanın yerini hiçbir şey tutamaz. İlgili aktiviteye uygun alet edevat alınarak zaten gırtlakta olan kredi kartı borcu biraz daha yükseltilir. Üstüne bir de PT tutularak ilk derste öğretici konumda olan birey daha sonraları öznemizin fotoğraflarını çekmek için fotoğrafçı bir meta haline evrilir. Tüm hatları özellikle belli olan giyim tarzıyla hocanın paylaşıma etiketlenmesi ve “best teacher ever” paylaşımı takipçi kasmak için win-win durumu olsa da anlık hevesler ve popülerite kaygısı bu işe gönül veren, profesyonel kişilere yapılan bir haksızlıktır. Ancak hiçbir güç “Spor Yapıyorum Ben Yha” postlarına gelen etkileşimler kadar beyaz yakalı dostlarımızın egosunu tatmin etmeyecektir.
Suşi Sevdalısı Olmak
Beyaz yakalı dostlarımızın çocukken leğende yıkandığı yıllardan beri sofralarında eksik etmediği ve kendileri için bir gastronomi şölenine dönüşen Suşi keyifleri görülmeye değerdir. Gerçekte ise Suşi’nin kendi için bir yaşam tarzı haline gelmesi plazaya adım atar atmaz peydah olan bu güzel insanlar çubuk tutmayı bir şekilde öğrenip aynı mekanda çatal isteyenlere tepeden bakma ayrıcalığına erişirler. Toplu olarak gidilen Suşi partilerinde fahiş fiyatlardaki Edamame ile açılış yapmak isteyen kişi o grubunu baş Suşi’cisidir. O’nun için hayatın keyfi tam da taze fasulyeye benzeyen o anlamsız besini tuzlarken başlamaktadır. California Roll’dan başka bir çeşide hakim olmayan eşlikçiler ise usulca kaderine boyun eğip doymak için önden Noodle söylemeye karar vermişlerdir bile…
Asla Tek Mekanla Yetinmemek
Karşı cinsle randevu, arkadaş buluşması, aile toplantısı hiç farketmez… Azılı bir plaza insanıysanız sosyalleşmek için dışarı çıktığınızda asla tek bir mekan size yeterli gelmemelidir. Kahve mi içtiniz başka bir kahveciye, yemek mi yediniz barı olan başka bir mekana, barda mı oturdunuz diğer bir içkili mekana gidilmesi adettendir. Gittiğiniz yer hem restoran hem bar diyelim. Canlı müzik bile var. Bu bile yeterli değildir. Mutlaka birden fazla alternatif mekana geçilip gecenin ilerleyen saatlerinde oralara ait storyler atılmalıdır. Çünkü hayatı yaşayış şeklimiz doyumsuzluk ve sosyal medyada yapılan yorumlar, beğeniler üzerinedir. Bulunduğunuz konumdaki memnuniyetiniz farklı mekanda bulunma açlığınıza yenik düşmelidir. Hayatında önemli kararlar alırken konfor alanından asla taviz vermeyen kişiler söz konusu mekan çeşitliliği olduğunda bunun tam tersi bir rota izlemeleriyle ünlüdür. Çünkü hayatı sosyal medyada yaşamak, hayatı gerçekten yaşamaktan daha mühim olmalıdır.
Bitmeyen Doğum Günleri
Doğum günleri bitmez, bitemez, bitmemelidir. Siz de belirli bir yaşın üzerinde artık doğum günlerinin eski tadı olmadığını düşünenlerden misiniz? Aile ve yakın arkadaşlarınızla yapılan ufak bir kutlama sizin için gayet yeterli mi? Doğum gününüzde sizin adınıza sosyal medyadan yapılan paylaşımları tekrardan paylaşmayı gereksiz mi görüyorsunuz? Üzgünüm ama sizden Plaza İnsanı olmaz. Bunun acısıyla bir ömür baş etmek yerine hayatınızı farklı bir yola sokabilirsiniz. Öncelikle algılarınızı değiştirmekten başlayalım: Şunu unutmayın ki doğum gününüz dünyanın en önemli günüdür, çünkü doğduğunuz gündür. Bunun herkesçe bilinmesi ve kutlanması elzemdir. Kutlama derken öyle pastadaki mumları üfleyerek geçiştirilebilecek bir kutlamadan bahsetmiyorum. Doğum gününüzden önceki haftalarda bunun sinyallerini çevrenize vermelisiniz. Onları zaman zaman bu konuda uyararak dünyanın en önemli gününe hazır olmalarını sağlamalısınız. Bu belirsiz baskıya muhattap olacak kişiler ne kadar fazla olursa kendinizi o kadar tatmin edebilirsiniz. Günler ilerledikçe baskının şiddetini arttırabilirsiniz ki son gün size yapılacak sürpriz partide mümkün olan en samimiyetsiz yüz ifadenizi takınabilin. Tekneler kiralanmalı, doğum günü kişisinin maskeleri katılımcılara dağıtılmalıdır. O büyük gün geldiğinde yapılması gereken basit birkaç adımdan da bahsedelim. Öncelikle ne olursa olsun asla gelen kutlama mesajına anında cevap vermeyin. Bu sizi aşırı meşgul ve herkes mesaj attığı için geri dönemiyor insanı yapacaktır. Aynı zamanda kimseye de mesaj atmayın. Asla ama asla durgun bir yüz ifadesi takınmayın sürekli gülün. Doğum günü pastası geldiğinde normal bir şekilde üflemeyin, iki el ayası birbirine bakacak şekilde çak yaparak dilek tutun, o anda fotoğrafınızı çektirin. Siz buna değersiniz…
CALL (KOL)
Plaza insanı tarafından toplantı veya görüşme demek yerine mutlaka kullanılması gereken Call kelimesiyle bütün gününüzü geçirebilirsiniz. Kolu Olmak, Kola Girmek, Koldan Çıkınca Birilerini Aramak günde mutlaka 2 kere (tercihen tok karnına) kullanmanız gereken öbeklerden biridir. Sadece kullanım sıklığı değil hayatınızı da bu eylem üzerine kurmuş gibi yaparsanız etrafınıza sürekli meşgul bir insan izlenimi verebilirsiniz. Bu noktada hayati bir noktaya da parmak basmadan geçmemek gerekir. Katılımcı olarak yer aldığınız (hani şu kamerayı kapatıp arkada Netflix izlediğiniz) toplantıların sayısı aktif katılım gösterdiklerinizden ne kadar fazla olursa çevrenizde o kadar meşgul ve önemli bir insan olarak tanınırsınız. Ancak sihirli kelimeyi unutmayın: Koldayım, sonra arayacağım…
Case Study Çıkartmak
Genellikle ajans toplantılarında duyulan bu tabir doğru kullanıldığında gelecek vadeden heyecan verici bir iş gibi gözükse de çoğunlukla bu anlamın oldukça uzağındadır. Müşteriye karşı işlevini yerine getirmeyen şirket, göz boyama amaçlı Case Study çıkarma kartını oynar. Burada amaç “Learning” ve “Know How” deneyimlerinden hareketle bu işin çantada keklik olduğunu belirtmektir. Mevcut kampanyaların kötü gidişatını gram umursamayan vaadedici, olayla alakası olmayan önerisini ilk sıraya atarak kafa karışıklığı yaratma çabasındadır. İşin garibi bu konuda ekseriyetle başarılı da olur. Bu noktada oltaya gelinmemesi, asla bu sihirli kelimelerin albenisine kanmamak gerekir.
Linkedin Yeni Pozisyon Yorumları
Yakınlarınızın yeni iş veya unvan değişikliğinizi Linkedin’den görüp mutluluğunuza ortak olması güzel bir duygudur. Ancak birbirini bir kere bile görmeyen insanların karşı tarafın iş güncellemelerine bu kadar coşkulu yaklaşmaları beni hep şaşırtmıştır. Şirkette sizinle kanlı bıçaklı olan, hiçbir destek talebinize olumlu dönmeyen kişiler de buna dahildir. Bazen sizi tebrik eden kişiler geçmişte kuyunuzu kazan samimiyetsiz iş arkadaşları veya yöneticiler bile olabilir. Ancak Linkedin profesyonel bir mecradır. Profil fotonuz barda çekilmiş bile olsa “Well Deserved” yazmak sizi profesyoneller dünyasında bir adım öne geçirecektir. Gelin hep beraber kalıplaşmış kutlama cümlelerinin alt metinklerini inceleyelim:
“Harika bir haber canım, çok tebrikler !” (Size bir türlü title vermeyen, gittiğiniz için bu sorumluluktan kurtulup ucuza düşük title’lı çalışan alan samimiyetsiz yönetici yorumu)
“seninle çalışmak harika bir deneyimdi !” (Seninle değildi, bomboşsun ve bana hiçbir şey katmadın)
“yeni yolculuğunda başarılarının devamını dilerim !” (Nerden geldiği belli olmayan, tanımadığım kişilerin efor sarfederek beni tebrik etmesi)
“başarı dolu yeni bir yolculuk başlasın !” (Şirkette kaç kere işimiz düştü bir kere bile bana destek vermedin, alacağın olsun)
“çok başarılar!” (Keşke hiçbir şey yazmasaydın)
“keyifli ve başarı dolu bir yolculuğumuz olsun !” (Sürekli yoklayan ancak toplantı alamamasına rağmen gelecek durakta da asla peşini bırakmayacak satışçı)
“başarılarınızı takip ediyor olacağım !” (Sen etme kardeşim, şirketten ayrılıyorum yine kurtulamıyorum)
Sadece “Fyi” Yazmak
Ben suya sabuna dokunmam, “Aylık kazandığım maaşımı alır giderim aga” tarzında çalışan plaza insanlarının vazgeçilmezidir fyi. Yıllarını sektöre adayıp saçını süpürge ettiğini düşünen veteran beyaz yakalılarımızın sıklıkla kullandığı bu kalıbın olduğu mailler kucağınıza atılan bombadan farksızdır. Aslında muhattap kişiyi de ilgilendiren o konu her nedense sizin önünüde Fyi etiketiyle gelmiştir. Bu kalıbı sektördeki ilk zamanlarınızda gördüğünüzde son derece pozitif hislerle “Forever You & I” ya da random gülüş olarak düşünebilirsiniz ancak gerçek bundan farklıdır. For your information yani Fyi yani bu işi size kitliyorumun en yalın halidir. Birisine iş çakmak yerine nadiren görülen ancak eğlence konusu olan yanlışlıkla atılmış skandal mailleri arkadaşınız göndermek isterseniz de bu kalıbı kullanabilirsiniz.
Kahve Siparişleri
Plaza insanı olmak, binbir çeşit kahve ve eklenti seçeneğiyle cebelleşerek en doğru kararı vermeyi gerektirir. Bu ekosistemin gediklilerinde Düz Filtre Kahve ya da Americano diyerek güvenli limanda dolaşmak çok nadirdir. Hayatınızda aldığınız kritik kararlar konusunda bir bardak kahvenin türü hakkında düşündüğünüzden daha az düşünüyorsanız gerçek bir sınavla karşı karşıyasınız demektir. Kahve siparişinde 10 dakika tereddüt edip sonra double shot soy latte az şekerli badem sütlü diyenler bu sınavı hakkını vererek geçmiştir. Onları da büyük takdir etmek gerekir. Basit bir sipariş de bile size onlarca soru soran baristalarla mücadele etmek kolay değildir. Hele ki bu deneyim (?!?) elinde sürekli dolaştırılan bardakla günü tamamlayan dostlarımız için ne büyük olaydır. Kahve içmek gibi dünyanın en basit eylemi için mekan, çeşit, çekim, yan lezzet gibi seçimler konusunda sürekli problem çıkartmak saf beyaz yakalılığın şanında vardır.
Evet, yazının sonuna geldik. Yeterince bilgi yüklemesi yaptık diye düşünüyorum. Birçok tabir ve kişiyi öğrendik, öğrenmeye de devam edeceğiz. Hepsi hayatımızda, hepsi gerçek kişiler. Onlar olmasa ne plazalar ne de beyaz yakalılık çekilir. Bu yüzden onları iyi anlamak gördüğümüzde ne yapacağımızı bilmek çok değerlidir. Farklı tabirler, farklı olaylarla öğrenmemizin devam edeceği bir sonraki yazıya dek hoşçakalın…